Küçük prens gülünde bir çöl bulunca,
çölde başka güller buldu.
Ne üzücü.
Nerede şimdi yeganeliği gülünün?
Tekliği ve tazeliği?
İlan ettiği özerkliği?
İnsanı içine çeken,
Aborjin bilgeliğiyle kutsayıp şifalandıran,
arındırıp insanı insan edip
ona özünü geri veren,
onu yeniden doğuran bir çöl değil bu.
Bu öyle bir çöl ki,
boşluk ve aynılık.
Sıradan insanın sıradan çöl imgesi.
Sonsuz aydınlığın yakıcılığı
Ve sonsuz karanlığın soğuğu.
Biteviye tekrarın verdiği yılgınlık.
Yinelenen hataların bezginliği.
Ve nihai kayboluş.
Oysa bir gül ne hata yapabilir?
Nasıl içinde barındırabilir
böylesi bir imgelemi?
Her çöl bir yere varıyor.
Bizi bir yere taşıyor.
Hatta ağırlığımızın altında eziliyor.
Küçük Prens’in gülü şanslı.
Çünkü çölleri iyi bilir Küçük Prens.
Her bir zerrenin kutsallığını bilerek,
Çöllerden adeta süzülerek geçmeyi.
Çölü alttan almayı,
ondan kaçmamayı
ve kendini ona bağışlatmayı.
İnsan aşılması gereken bir çöldür belki de.
Çöllere rağmen,
‘rağmen’ türünde sevgiler.
Önce kendi çölünü,
sonra sevdiğinin çölünü
aşmak işte.
“Sevgiler ürkütmesin bizi.”* diye.
*Gülten Akın’ın Üşümekten Değil Korku adlı şiirinden